KAFKAS KÜLTÜRÜ

XABZE NEDİR?

Xabze’nin şimdiye kadar literatüre geçmiş bilimsel bir tarifi yapılmamıştır. Bu nedenledir ki; Xabze hakkında konuşan ve “xabzeyi biliyorum” diyen herkes kendisine göre bir tarif yapmıştır. Nalçik’te yayımlanan bir lügatta Xabze: Çok eskiden beri insanların birbirlerine karşı, çevreye karşı yönetim ile yöneticiler arasındaki ilişkilere karşı , ihtiyaç duydukça düzenlemiş oldukları insanlarla ve toplumlarla yaşanan ve uygulana gelen kurallar olarak tarif edilmiştir. Ayrıca yine bu sözlükte Xabze dar anlamda; zekon (kanun) anlamında tarif edilmiştir.

Genel anlamda ele alırsak Xabze’nin, her şeyden önce kural olduğu açıkca ortaya çıkmaktadır. Bu kural yerine göre hukuk kuralı , yerine göre din kuralı, yerine göre de sosyoloji ve sosyal davranışlar kuralı şeklinde karşımıza çıkmaktadır. Bu tariften hareket edersek, Xabze için şu özellikleri kısaca belirtebiliriz.

 Xabze bir tarihte ve bir defaya mahsus yapılmamıştır.

  1. Xabze ihtiyaçtan ve ihtiyaçların karşılanmasından doğmuştur.
  2. Xabze uzun bir süreç içerisinde toplum tarafından uygun görülerek uygulanmıştır.
  3. Xabze zaman içerisinde belirli prosüdürlerle düzenlenmek suretiyle toplumun kabulüne sunulmuştur.
  4. Xabze uygulama alanı itibariyle çoğunlukla geneldir.
  5. Xabze yaptırımını, “uyma zorunluluğunu” kendi bünyesinde daima psikolojik olarak taşımıştır.
  6. Xabze tamamen demokratik kuralları içermiş olup, teokratik bir özelliği yoktur. Halkın belirli ihtiyaçlar kasrşısında geliştirdiği ve oluşturduğu kurallardır.
  7. Xabze kuralları etik değerler bakımından, insanlığın ortak değerleriyle örtüşür nitelikte yüksek değerler taşır. Bu durun xabze kuralları için hem çok önemli, hem de çok ilginçtir. Zira xabze toplumu Kafkasya’da asimilasyon olgusuna karşın, bu yüksek değerleri kendi bünyesinde üreterek, geliştirerek Xabze kuralı haline getirmiştir.
  8. Son 200 yıla baktığımızda özellikle Çarlık Rusya’sı toplumsal ve ekonomik yapısından etkilenerek oluşturulan feodal nitelikli Kabardey toplum yapısında, Xabze kurallarında suni bir ayrıma gidildiğini görmekteyiz. Terminoloji olarak karşımıza çıkan Work Xabze kavramı bu dönemin özelliğidir. Adıge Xabzenin esasında böyle bir ayrım kesinlikle yoktur. Nitekim, bir çok Adıge boylarında bu ayrım hiçbir zaman olmamıştır.

Bunun yanında Xabze hukuki yaptırımlar içermektedir. Yazılı kaynaklara baktığımızda Xabze kurallarının, Xabze toplumunun ilkel dönemlerinden itibaren konulmaya başlandığını görmekteyiz. “ Kabardey Toplumunun tarihi” adlı iki ciltlik yapıtta bu konu hakkında şu bilgileri vermektedir.

İlkel dönemde, xabze kuralının konulması için toplumda ayakkabı giyebilen herkes kadınlı ve erkekli olarak yapılan toplantıya katılırdı. Ancak daha sonra toplumların genişlemesi, sayısal olarak artması karşısında Xabze kuralının konulmasında, Thamade olarak seçilmiş kişiler görev almaya başladılar. Bu Thamadelerin oluşturdukları meclislere Xhase, yaptıkları toplantıya Zexes, aldıkları kararlara da Xabze adı verilirdi. Bu sistem tabir yerinde ise; bir yasama meclisi niteliğinde, yakın zamana kadar korunmuştur. Xabze tarihine baktığımızda özellikle 17. yy başlarında yaşamış olan Kazanoka Jabağı adındaki düşünürün Xabze uygulamasında, Xabze üretiminde ve yorumunda örnek bir kişilik olarak tarihimizde yer aldığını vurgulamak durumundayız. Xabze birçok kuralı içeren genel bir kavramdır. Bunların bilimsel manada tasnifi yapılmadığı için biz bugün Xabze deyince, farklı şeyleri anlama durumunda kalıyoruz. Oysa ki Xabze bilimsel anlamda incelendiğinde hukuk kuralları, din kuralları, moda kuralları anlamında sosyal davranış kurallarını içerdiğini açıkca görebiliyoruz. Örneğin bir sofranın kuruluşunu ve yemeğin yenilişini düzenleyen kurallar olduğu gibi, bir evlenmenin veya mirasın veya mülkiyetin belirlenmesini içeren kurallar da vardır. Bugün için bize düşen görev bunları pozitif bir anlayışla bilimsel olarak yazılı hale getirmektir.    

Disiplin ve Terbiye Yuvası
Çerkeşlerde aile fikri çok eskilere dayanır ve oldukça gelişmiş bir yapı özelliği arzeder. Bu nedenle de toplum hayatında önemli bir yeri vardır. 
Aileyi yıkmak isteyen sosyalizm gibi düşünce akımları Çerkesler arasında fazla rağbet görmemiş, eskiden beri aileye saygı ve sevgi muhafaza ve devam ettirilmiştir. Eskiden Simye(Araplarda beşinci göbekten sonra gelen aile fertleri) arasında evlenmeyi yasaklayan bazı milletlerde başka kabile ve soylardan alınan kızlardan doğan çocuklar anneye, annenin mensup olduğu kabileye ve soya ait olduğundan bu gibi ailelerde babanın çocuk üzerinde hiçbir surette hakkı olmazdı. 
Başka ailelerden, soylardan evlenmek mecburiyeti Çerkeslerin güzel düşünüşlerinin bir örneğidir. 
Kendi soyundan kız almayı Çerkesler menetmişlerse de hiçbir vakit maderşahilik gibi gayrı tabii bir aile usulünü kabul etmemişlerdir. Fakat eski Romalılarda olduğu gibi aile reisi olan babanın hakimiyeti hiçbir vakit sınırsız olmamıştır ve aile efradına esaret hayatı yaşatan zulüm derecesine vardırılmamıştır. Ailenin birliğini sağlayan babanın mevkiine riayet ve saygı gösterilir ancak şahsi hürriyet ve istiklâle hürmet edildiğinden aile fertleri birbirinden ayrılabilir, mal ve mülk sahibi olabilir.
Bundan ötürü şahsi hürriyet ve istiklâli bozan aşırı bir disipline dayalı büyük ve kalabalık ailelerin teşekkülü de zaruret haline gelmezdi. Ancak fertlerin ayrılması aile arasındaki manevi birliği ve bağlılığı asla bozmazdı. Ayrılan kardeşler ve evlâtlar arasındaki bağlılık daha fazla samimiyetle devam ederdi. Çerkes aile hayatı fertler açısından gerçek bir mektep özelliği taşıyordu. 
Çerkes aile hayatı, sevilen kimselerin elemlerinden acı duymayı, kendisini büyüten ailesinin fedakârlığını takdir etmeği, onların isteklerine saygı gostermeyi, kardeşlerin kendisiyle bir saymasını, sonra da kendi çocuklarını güzel idare etmesi, mağrur olmaksızın kendisine hürmet ettirmeyi, meşru büyüklerine itaatli olmayı, zaaf göstermeden adil olmayı, şiddet göstermeden kumanda etmeyi öğretirdi.

Aile Hayatı
Çerkes aile hayatının şekli, diğer milletlere biraz garip gelelebilir. Çerkes aile hayatının esası resmiyettir. Çerkesler, gerek evlerinde gerek dışarda laubalilik, teklifsizlik ve nezaketsizliği büyüğe karşı saygısızlık addederler.
Nezaketsizlik ve saygısızlığa tölerans gösterileceğine kimse inanmaz. 
Fakat saygı ve nezakete dayalı bu resmiyet ailede ne soğuk bir hayat ne de bir esaret meydana getirir. Yabancılar bu insani ve kibar hayatın inceliklerini takdir edemedikleri için zor ve gayri tabi olarak yorumlayabilirler ancak bu hayat tarzı Çerkesleri asla sıkmaz. 
Bilakis aileler laubaliliğin meydana getirdiği olumsuz etkenlerden bu şekilde uzak tutulmuş olur. 
Çocuklar aile içinde büyük bir intizam, saygı ve bağlılık içinde doğup büyürler. Bu nednele de aile hayatı bir fazilet mektebi sayılır.

Baba
Aile reisi olan baba, aile efradına karşı vakur, şefkatli bir amir ve terbiyeci gibi özelliklerini daima muhafaza eder. Bütün aile efradı da kendisine karşı hürmetkâr ve tam bir bağlılık gösterir. Onun her emri itirazsız yapılır. Kocanın karısı karşısındaki konumu da eşitliğe saygı ilkesi çerçevesindedir. 
Çünkü kadın ile erkek arasındaki eşitlik birbirine benzememek şeklinde bir eşitliktir. Yoksa karı ile kocanın faaliyetlerinin çeşitli almasını men etmeye kimse muktedir değildir.

Daima kendi hakkını savunmak şeklindeki aşırı merak kadar teessüfe değer haller ailede görülmediğinden karı koca arasındaki gerçek eşitliğin sevişerek, birbirine saygı duyarak, sevinç ve kederlerini, ümitlerini müşterek bir hale getirmek olduğunu, yoksa herkesin kendi dünyasında serbest yaşamak olmadığını pek iyi bilirler.
Çerkeslerde çok kadınla evlenme adeti yoktur. Çerkeslerle kadına ziyadesiyle saygı duyulur. Hattâ evlendikten sonra da kadın soyadını muhafaza eder. Koca zevcesini adıyle çağırmaz. Kendi soyunun ismiyle çağırır. Çünkü kadına soyunun ismiyle hitap etmek Çerkeslerce saygı belirtisidir. Asıl adıyle çağırmak daha çok teklifsizlik sayıldığından kadının akrabasından olmayanlar da soyadıyla hitap ederler. Evlenen kadınlar soyadı istiklaliyetlerini muhafaza ederler. 
Babanın huzurunda karısı ile kızından başka aile efradından kimse oturamaz. Diğerleri saygı ile ayakta beklerler. Karısı bile çocuk sahibi oluncaya kadar oturamaz. Ailenin hiçbir ferdi baba ile yemek yiyemez. 
Baba küçük çoçuklarını öpüp okşamaz, kucağına almaz. Sevginin sözle değil, kalple olduğunu bildiği için Çerkes aile efradına karşı olan sevgisini yılışık bir surette açığa vurmayı kibarlığa aykırı görür. 
Fakat narin vücudu, ince kalbi hasebiyle daha çok şefkat, sevgi ve himayeye ihtiyacı olduğundan kız çocuklarına anlayış gösterir. 
Erkek çocuklanna karşı muamelesi ise bir öğretmenin öğrencilerine karşı yaptığı muameledir. Onunla yüz göz olmaz, senli benli olmaya asla meydan vermez. Bütün , çocuklarına isimleriyle seslenir. Yavrum, ciğerim, canım gibi deyimler kullanmaz. Babanın eli erkek çocuk üzerinde titremez. Bilakis onu, istiklal ve şahsiyet sahibi etmek için serbest büyütür.

Anne
Çerkes ailelerinde anne, pek değerli ve şerefli bir mevkidedir, ikinci aile reisidir. Bilhassa evin iç işlerindeki hak ve istiklâline saygı ve riayet olunur. 
Aile reisi olan babanın buna karışmasını saygısızlık, kadına tahakkümü mertliğe aykırı telâkki ederler. Kadının bu hakkına ima olarak "TIBISIM" yani "ev sahibemiz, mihmandarımız" diye hitap ederler. Böylece kadını asıl ev sahibi ve kendisini onun misafiri sayarak ev işlerinde kadının riyasetine hürmet gösterdiğini belirtir. 
Kocasının son derece saygısına mazhar olan anneye, gelinleri "GUAŞE" yani prenses diye hitap ederek saygı duyarlar. Anne ile çocuklar arasındaki ilişkiler baba ile çocuklarınkinden oldukça farklıdır. Anneler şefkat kucağını açar ve çocukları sevgiye boğarlar.
Kadın kocasına aslâ adı ile hitap etmez. 
Anne çocuklarını isimleriyle çağırır. Bazen de şefkatine ve teklifsizliğine delâlet eden takma isimler kullanır. 
Ev işlerinde tam yetki sahibi olan kadının sorumluluğu çok geniştir. Kocasının bulunmadığı bir zamanda gelen misafirleri kabul ve ağırlamak, misafirin sınıf ve mevkine göre hürmeten kuzu, koç hatta öküz kesmek, kocasının misafire adet üzere vermesı gereken hediyeyi vermek kadının yetkisi dahilindedir.

Çocukların Eğitimi
Çerkesler hamile kadının şağlığına çok dikkat ederler. Çocuk dünyaya gelince bütün akraba ve komşular tebrik için gelirler. Hediye olarak Haluj, börek, koç ve kuzu gibi şeyler getirirler. Çocuğun ninesi de kız evlâda sırma işlemeli beşik takımı ve güzel elbise gönderir. 
Beşik göndermek uğursuzluk olarak kabul edilir. Çocuğun doğuşu şerefine ekseriyetle kurban kesilir. Kamşulara zifayet verilir. 
Çocuk beşikleri ağaçtan yapılmış olup belli şekildedir. Sırma işlemeli süslü örtülerden başka asıl beşiğin süsü yoktur. 
Çocuğu sabah akşam yaz ise soğuk, kış ise az ılık su ile iki defa banyo yaptırırlar. Bazıları yaz ve kış soğuk su ile yıkanır. Kadınların bazısı da çocukları sabah, öğle, gece yatırılırken olmak üzere üç defa banyo ederler. Soğuk su ile banyo edilen çoculkarın daha sağlam ve çevik olacağına inanılır.

Sabah, öğle, ikindi ve yatarken çocuğu dört defa muntazaman kaldırırlar ve süt verirler.
Çocuğa annesi süt verir. Kâfi gelmedigi takdirde komşu kadınlar arasında ufak çocuklu varsa ondan istifade ederler. Yoksa eksiklik keçi, inek sütü ile tamamlanır. Diş çıkarıncaya kadar çocuğa başka yemek vermezler, yalnız sütle beslerler. Diş çıktıktan sonra ŞEKURİP adı verilen sütten ve baldan pişirilmiş bir çeşit muhallebiden azar azar vermeye başlarlar. Çocuğa babası ya da annesi ad takmaz. Dedesi, ninesi yahut yakın akrabadan bazan de dostlarından biri ad takar.
Anne çocuğun yaşına göre Ahlâki terbiyesine dikkat eder ve karakterinin teşekkülüne yön verir. Çocuğa karşı ciddiyet gösterirse de ruhunu öldürecek şiddet ve onu alçaltacak halleri reva görmez. "FEMİF" yani beceriksiz, "KARABĞ" yani korkak kelimeleri çocuğun terbiyesi için kullandığı yegâne değnektir. Bu kelimeler çocuğa vazifeperverlik, mertlik, cesaret hissini aşılar. Aile hayatındaki resmiyet ve misafir odası (Haceş) çocuğa sosyal terbiyeyi verecek mekteptir. Çerkesler çocuklara kalın pamuklu şeyler giydirmezler. Vücudu sıcak ve soğuğa dayanıklı olması içiz elbisenin hafif fakat zarif olmasına dikkat ederler. Çocuk elbiseleri erkek ve kadın elbiselerinin küçültülmüş şeklidir. Ancak pek ufak çocuklara kalpak giydirmezler. 
Çerkeslerde kız ve erkek çocukları bir arada ders görür.

Yürüme Yöreği
Çocuk yürümeğe başlayınca adam olmak üzere ilk adımı atmış sayılarak gelecekte yapacağı meslek hakkında bilgı edinmek için anne büyük ve süslü bir çörek yapar.

Çöreğin üzerine çocuğun erkek ve kız olmasına göre kalem, kitap hakka, silah yahut iğne, makas, yüksük gibi aletler konur. Ondan sonra aile fertleri huzurunda yapılacak merasim için çocuk süslü elbiselerle donatılır. 
Sonra üzerindeki eşyadan birini almak üzere çöreğin yanına oturtulur. Çocuk da tabiatıyla gözüne hoş görüneni alır. Aldığı şeye göre anne de kendisini çocuğun eğilimlerini anlamış olur. 
Meselâ silâh aldı ise kahraman, kalem ve kitap gibi şeyler aldı ise alim, çekiç aldı ise sanatkâr olacağına hükmeder.

Kurban Töreni
Çerkesler, doğan çocuklar için kurban keserler. Analar bunu ömrün uzaması için bir vesile saydıklarından ihmal ettirmezler. Ekseriyetle iki yaşına gelince kurban merasimi yapılır. 
1839'da Mr. Bell, Çerkesya'da bulunduğu bir kurban merasimini şu şekilde anlatıyor:
Bu gün hane sahibim oğlunu Allah'a takdim etti. Ormanın ortasında âdetlere göre sofralar dizilmişti. Civardaki muhtelif evlerden getirilmiş olan bu sofralardaki yemekler de çeşitliydi. Sofra 
getirenlerin çağu sofrayı ruhani reis vazifesi gören ihtiyar şahsa verdikten sonra başlarını açarak diz çöküyor, başlarını yere doğru eğiyorlardı. (O sırada Çerkesler Müslüman olmakla beraber, putperestlik ve Hıristiyanlıktan alınmış kadim dinlerine ait merasimi büsbütün terk etmemişlerdi.) Bu mukaddes yerin kenarında benim için de bir kır minderi serilmişti. Diğer yönden de benden sonra gelmeye başlayan ve sayıları altmışa varan kadınlar dizilmişti. İhtiyar kadınlar ateş başında, kızlar da sık bir ağaçlığın kenarında idiler. Dini merasim evvelce gördüğümden daha muhteşem surette yürütüldü. Önce "The Şkhoa" ye yani "Ulu Tanrı"ya temizleneceklerine dair bir dua yapıldı. Ruhani reis bu duayı okuduktan sonra sağ elinde "Şuatn" denilen içki dolu bir ağaç kadeh, sol elinde mayasız büyük bir çörek olduğu halde ilerledi ve arkasında duran muavinlerine verdi. Onlardan tekrar beş, altı kadeh ve ekmeği birer birer alarak hepsine ayni şekilde dua etti. Daha geride başları açık olarak yere diz çökmüş ve başlarını yere eğmiş olan cemaat de yüksek sesle aynı duayı tekrar ediyor, ihtiyar kadınlar da buna iştirak ediyorlardı. Buradan sonra üzerinde dua okunan Şuat ve çörekler hazır olanlara dağıtıldı. Sonra iki keçi ve bir koyundan ibaret olan kurbanlar, her biri iki adam tarafından tutulduğu halde getirildi. Ruhani reis her birisinin üzerine dua okuduktan sonra başlarma kadehteki Şuattan birer parça döktü. Kıllarından birer parça alınarak arkasın da duram üç balmumu şamdan yakıldı. Sonra kurbanlar ksilmek üzere geri çekildiler. İbadet merasimi sona erdiğinden herkes başka şey1erle meşgul oldu. Bazıları kurbanlarm etinin kesimine yardım etti. Bazıları büyük kazanlar hazırladılar. Diğerleri de yemek hazır oluncaya kadar eğlendiler. Hatırlı kişiler ise bu arayı konuşma ile geçirdiler. Vazifesini talkdire değer bir başarı ile yapmış olan ruhani reis başı açık, elinde baston, sırtında manto olduğu halde devamlı ayakta durdu. Yemeklerin, etlerin altmışa çıkan sofralara dağıtımını da idare etti.

Not: Bu yazı Jabagi Baj'ın Çerkesya'da Sosyal Yaşayış-Adetler adlı kitabından derlenmiştir. (F.T.)

Nazik bir gelenek Misafirperverlik

Misafire kimlik sorulmaz
Konuşma adabı
Veda ederken....

"Şöhret için keskin kılıç ve kırk sofra gerekir" der Çerkesler. Çerkes camiasında kabul görmenin bir yoludur misafirperverlik. Hizmette kusur asla affedilmez. Kafkasya'da her evin mutlaka bir misafir odası vardır ve sürekli olarak hizmete hazırdır. 
Misafirperverlik bir kültürel yapının uzantısıdır. Çerkesler kendi aralarında geliştirdikleri saygı mefhumunu misafirlikte de aynen uygularlar. Mesela bir atlı, misafir olacağı eve hangi mesafede bineğinden ineceğini iyi bilir. Evin ta kapısına kadar atından inmeden gelenler sadece yaşlı, soylu ve thamadelerdir. 
Diğerleri ev sahibi sayılırlar ve 30-40 metre uzakta attan inerler. Attan süratle inen kişi vücudunu dik tutar. Atın sol tarafından inmek ise kibarlığın diğer bir gereğidir. İnerken sol el ile yalnız başı tutulur. Hayvanın yelesini tutmak ayıp sayılır. Misafir attan ineceği zaman etraftaki gençler derhal atı tutarak yardımcı olurlar. Misafirlik adabı sadece kişilerle sınırlı değildir. Mesela misafirin atı, gezdirilerek teri kurutulmadan kesinlikle bağlanmaz. Misafir atın bakımını tamamen ev sahibine bırakır.

Misafire kimlik sorulmaz
Misafir kendini karşılayanları selamlar. Selamlaştıktan sonra misafir odasına alınır. Derhal misafirin üzerindeki yamçı, kamçı, silah, kılıç gibi ağırlıklar sırasıyla alınarak asılır.
Sonra misafire oturması teklif edilir. Ev sahibi muhterem veya ihtiyar biriyse misafir hemen oturmaz. Misafir bu sefer ev sahibine oturması için teklifte bulunur. Bu teklifler karşılıklı olarak devam eder ve nihayet misafir oturur, orada bulunanlar ise bir müddet ayakta durmayı tercih ederler. 
Bu arada evvela ev sahibi hal hatır sorar. Varsa maiyetindeki yaverden (pşerıh) misafirin hüviyeti, gideceği yer ve seyahat maksadı öğrenilir. Ev sahibi sadece "Nereden geldiğinizi öğrenebilir miyim?" diye soru sorabilir. Misafir de gereken cevabı verir.

Misafirle konuşma adabı
Ev sahibinden başka kimse misafire kimliğini soramaz. Misafir muhterem bir zat ise, ev sahibi ile diğer hane fertleri kendiliklerinden geçip oturamazlar. Odada oturmalar teklif üzerine olur ve özellikle misafirin oturduğu uzun sedirin üzerine kimse oturmaz. Ayrıca küçüklere oturmak teklif edilmez ve onlar ayakta odanın gerisinde dururlar. 
Hayli kalabalık olan Çerkes misafir odasında sanki hükümdar ağırlanıyormuş gibi bir hava hakimdir. Birisi konuşurken diğerleri yalnız dinler, kendisine söz düşmeyen konuşmaya karışmaz. Konuşmalar ağır başlı olduğu gibi laubali olunmaz ve kahkaha ile asla gülünmez. 
Bağırarak söz söylemek nezakete aykırıdır. 
Misafirin hal ve hatırını sorduktan sonra odadan çıkmak isteyenler, "rahat olunuz" diyerek gerekirse sırtını oturan misafire dönmeden arka arkaya yürür. 
Misafir de, çıkan kişinin mevkiine göre saygı ifadesi olarak ya tamamen ayağa kalkar, yahut yarım bir kalkma yapar. 
Misafir odaya gelen muhterem kişileri karşılamak için ayağı kalkar, odadaki diğer kişiler de ona uyarlar. O oturmadan kimse yerine oturmaz. Misafir bir ihtiyar ise, yahut asil olup pek genç değilse sedirin ocağa yakın baş köşesine oturur. 
Misafir gelir gelmez yastığın üstüne değil kenarına oturur. Üstüne oturmak 
kabalık sayılır. Ancak pek ihtiyarlar, üzerine oturabilirler.
Ayak uzatmak, ayak ayak üstüne atmak hakaret sayılırken bağdaş kurmakta ayıptır. 
Otururken sırt ve belin dik kalmasına dikkat edilir. "Deve oturuşu" diye tabir edilen dizin birini kırıp karna çekmek suretiyle yapılan oturuş ayıp sayılır. 
Misafirin eliyle bıyığını ve sakalını karıştırıp oynaması hoş karşılanmaz. 
Çerkeslerde kahve yoktur. Onun yerine çay verilir. 
Çayı olmayanlar yemekten evvel bir şey getirmezler. Sabah, öğle, aksam olmak üzere üç defa yemek verdikleri için misafir yemek zamanını bekler, fakat yemek vaktinden evvel ayrılacaksa ona göre düzenleme yapılır. Çocuklar büyüklerle birlikte yemeğe oturmazlar.

Veda adabı
Yatma vakti gelince yatak hazırlanır. Ev sahibi muhterem bir zat ise "çhash maf" yani "hayırlı geceler" diyerek odadan çıkılır. Elbiseler güzelce derlenip bir tarafa bırakılır. Odaya leğen, ibrik ve çıra bırakılır. Misafir hareket edeceği zaman atlar hazırlanır. Yaver içeri girerek haber verir. Silahlarını takındıktan sonra dışarı çıkan misafir, ata binmeden önce ev sahibine hürmetle veda eder. Sarılma esnasında biribirini öpme adeti yoktur. Ancak kucaklaşmadan sonra el sıkarlar. 
Bazen de veda esnasında yalnız el sıkılır. Misafir giderken ev sahibine teşekkür etmez. Çünkü vazifesini yapmıştır. Ancak "Hoş kalınız" der. Gelirken olduğu gibi giderken de misafir ata bineceği yerin mesafesini kendisi takdir eder.

Misafir ata sol taraftan biner, binme esnasında sol eli ile hem dizgini tutar. Atın yelesini tutup binmek ayıptır. Ata binerken vücudu atın başına doğru fazla eğmemek gerekir.
Misafir ata bindikten sonra "Şötxej" yani "mesut olunuz" diyerek vedasını bitirir.